Hicret, yani özgürlüğe kaçış.
Ve çok ilginçtir ki, Allah Resulü’nün doğumu da hicreti gibi yine bir Rabiulevvel Ayının 12. Pazartesi gecesidir. Ama asıl doğum Hicrettir ki, takvime esas alınan odur. Yani ümmetin doğumu Allah Resulü’nün doğumundan önemli tutulmuş gibidir.
Ve bütün peygamberlerin hayatında hicret vardır. Hz. Âdem Cennetten dünyaya, İbrahim ve İsmail Harran’dan Mekke’ye, Yakub ve Yusuf Kenan’dan Mısır’a, Musa önce Mısıra sonra tekrar Filistin’e, Yunus önce denize sonra tekrar karaya hicret etmişler ya da ettirilmişlerdir.
Allah Resulü en çok sevdiği şehir olan, Şehirlerin Anası Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir.
Hatta başta Efendimizin Miracı olmak üzere bütün peygamberlerin öyle ya da böyle bir miraçları da vardır. Yani onlar dünyadan da hicret ettirilmişlerdir.
Denebilir ki hayatında hicret olmayan hiç bir büyük insan yoktur. Bunu hicret etmeden büyük olunmaz diye de anlayabilirsiniz.
Çünkü hicret insanı dünyadan ve ona bağlanmaktan koparır, insana daha büyük dünyaları gösterir, bunun kapısını açar.
Nereye gitse hicrettedir mümin. Nereye dönse hicrete döner.
Secde hicrettir; zamanın üzerine çıkartır mümini. Oruç hicrettir; eşyanın bağlarından kurtarır kalpleri. Vermek hicrettir; bencilliğin parmaklıklarından çekip alır asil ruhları. Hac bin hicrettir; bedenden ruha taşır mümini, çokluktan Bir’e çağırır. Abdest hicrettir; dünyanın boz bulanık selinden kenara çeker mümini. Her nefes hicrettir hayattan ölüme, ölümden hayata… Var-yok arası salındığını gösterir insana.
Elçi’nin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği doğru değildir. Elçi, Mekke’den Yesrib’e hicret etmiştir. Elçi hicret ettikten sonra Medine olgunluğuna ermiştir Yesrib. Elçi’nin hicreti, Yesrib’i Medine’ye hicret ettirmiştir. Hazır bir Medine’ye gitmiş değildir elçi. Yesrib’i Medine eylemek için alın terini, akıl terini ortaya koymuştur. Toprağı vatana dönüştürmüştür. Gurbeti sıla kılmıştır. Uzaklığın tarlasından yakınlık hasadı devşirmiştir.
Sorumluluktur hicret; vardığı her Yesrib’i “Medine” kılma sorumluluğudur. Yeni gelen sabah Yesrib’tir. Telaşlarını kucağımıza döken öğle vakti Yesrib’tir. Hüzünlü ikindiler, kızıl akşamlar, koyu geceler Yesrib’tir. Kapılar, odalar, evler, sokaklar, meydanlar Yesrib’tir. Yeni başlayan ay Yesrib’tir. Yeni tanıştığımız “yabancı” Yesrib’tir. Bizi yeni tanıyan insana biz de Yesrib’iz.
Hareket halindeyiz her an. Anlamlı kılmak için gidiyoruz gittiğimiz yere. Çünkü biz anlam yüklendik Mekkeli vahiyle. Vahyi taşıyan her akıl vardığı yere, döndüğü yöne anlam borçlanır. Varlığını anlamlı bilmeyen, varlığında anlam bulmayan, nereye giderse gitsin, sadece turisttir. İşte buna razı değil Yaratan. Yolu anlamlı kılmak için yolcu diye yola koydu bizi. Aynalara anlam düşürmek için güzelliğin karşısına koydu bizi. Boş yere var olduğunu sanmak, Var Eden’i iftiradır, Yaradan’ın var etme tercihini abes görmektir. Müsaade yok hicretsizliğe… Yer yok, anlamsız varmalara da var olmalara da… Yoksa zulmetmiş oluruz kendimize. Haksızlık etmiş oluruz bize bağlanan Rahmanî ümide.