Davet ve Kardeşlik Vakfını Tanıtım Videosu ile başlayan programımız, Muhammed Bilal Ene Hocamızın Kur’an-ı Kerim Tilaveti’nin ardından, Vakıf temsilciliğimiz Ruha Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Eğitim ve Yardım Derneği Başkanı Mehmed Salih Samak’ın açılış konuşmasından sonra Haşim Bingöl hocamız ‘Seni de Vururlar Bir gün Ey Acı!’ şiirini seslendirdi. Ardından Mavi Marmara Gazisi, Araştırmacı-Yazar ve Davet ve Kardeşlik Vakfı Müdürü Muharrem Güneş hocamız konferansını gerçekleştirdi. Konferansı Şanlıurfa Eyyübiye ilçesi Ahmediye Camii İmam-Hatibi Ömer Özaydın hocamızın duası ile son buldu.
Dernek başkanımız Mehmet Salih Samak konuşmasına “Bizler hayırlı bir Ümmet ve insanlara faydalı olma yolunda kurulmuş birer kuruluş ve bu yolla çıkılmış bire hareketiz.” diyerek başladı. “Şehitleri anarken şehitleri efendisi olan Hz. Hamza (ra) ve Hz. Sümeyye (ra)’ın birer yıldız timsali olarak ümmetin yolunu aydınlatmışlardır. Asrımızın şehitlerinden Şehit Hasan El Benna, Şehit Seyid Kutub, Şehit Metin Yüksel, Şehit Şeyh Sadi’i kürdi, İskilipli Atıf hoca, Mavi Marmara şehitlerinden Ali Haydar Bengi ve Furkan Doğan, Ümmetin yüz akı Şeyh Ahmed Yasin, Filistin şehitlerini, Rabiatül Adeviyeyi hatırlatan Esma Biltaci ve bütün meydan şehitlerini ayrıca dünyanın farklı bölgelerinde Allah yolunda şehit olanları rahmetle anar, Rabbimden bizlere şehadet şerbeti içen ve kanıyla yeryüzünü yeşerten şehitlerden olmasını temenni ederim.” Dedi.
Dernek başkanımız kısaca dernek faaliyetlerinden yaptığımız konferans, seminer ve haftalık toplantılarımızın amacının değerli kardeşlerimizi bilgilendirmek, bilgilerini tazelemek ve bazı hususları hatırlatmak için olduğunu belirti. Derneğimiz Ş.Urfa STK’lar platformuyla beraber yardım çalışması, üniversite öğrencilerinin barınması, ilk, orta ve lise öğrencilerini maneviyatını güçlendirmeye ve eğitimlerine yardımcı olmaktayız. Ayrıca dernek bünyesinde barınma İaşelerini karşıladığımız Medrese Talebelerimizle geleceğin âlim, önder ve tebliğcilerini yetiştiriyoruz. Hayırseverlerin ve değerli kardeşlerimizin yardımıyla Maşuk bölgesinde inşaatı devam eden Suffe Mescidi ve Eğitim Merkezimiz ile 200 kişinin barınıp eğitim görebileceği, eğitimci lojmanları, sosyal etkinlik alanları, eğitim salonları ve 600 kişilik mescid projemizin inşaatı devam etmektedir.
Son olarak Al-i imran 169. Ayetle konuşmalarını bitirdiler. “Ve sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Bil’akis (onlar) hayattardırlar, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.”
Mavimarmara Gazisi aynı zamanda Davet ve Kardeşlik Vakfı Müdürü Araştırmacı-Yazar Muharrem Güneş kısaca şöyle bir konuşma yaptılar:
“Hz. İbrahim (a.s) gibi tevhidin önderi bilinen bir Peygamberin şehrinden şehadeti ve cihadı konuşmak apayrı bir anlam kazanır. Nitekim Cihad ve Şehadet Hz. İbrahim’in (a.s) yaptığı gibi Nemrutların karşısına dikilip hakkı haykırmak, mazlumların, mustazafların sesi olup, Allah’ın dinini ve yeryüzünde hâkimiyeti için mücadele eden Hz. İbrahim’in (a.s) nidası ile ancak mümkün olabilir. Bu nidayı seslendirdiğiniz zaman bu nidanın adı cihad olur. Bu nidanın sonucunda ya zafer vardır ya da şehadet vardır. Dolayısıyla şehadet evrensel bir yaşam halinin sonucudur.
Şubat Şehitlerinden Hasan el-Benna Mısırlı bir Arap’tır, İskilipli Atıf Hoca Anadolu topraklarının yetiştirdiği bir Türk’tür, Metin Yüksel de bir Kürt’tür ve Malkolm X Amerikalı bir Müslümandır. İşte tam da bu noktada cihadın evrenselliğine tanıklık ediyoruz. Cihad ve Şehadet ne ırk, ne makam, ne mevki, ne soy, ne üstünlük, ne öne çıkmak, ne para, ne pul veya herhangi bir şey için yapılmaz. Sadece ve sadece Allah’ın sözünün yeryüzünde hâkim kılınması için bir mücadelenin adıdır.
Bizim, Müslümanların sorumlu olduğu şey şehid olmak değil, Biz Allah’ın dinini fert olarak, cemaat olarak, toplum olarak yaşamak, yaşatmak, onunla ölmek ve onu yeryüzüne hâkim kılmak ile mükellefiz.
Bugün tarih tekerrür ediyor, Bizim izzetimiz, Bizim şerefimiz, Bizim ayağa kalkmamız, Bizim Ümmet oluşumuz, Bizim birliğimiz, Bizim düşmanın kalbine korku salışımız, Bizim kardeşlerimizi ve bacılarımızı savunmamız kesinlikle ve kesinlikle cihad ve şehadet ruhu ile olur.
Cihadın çeşitleri vardır. Allah bize hazırlık yapın derken annelere, ilim adamalarına, STK önderlerine, tüccarlara, okul okuyan öğrencilere, bacılarımıza… farklı farklı sesleniyor. Ey Anneler! Yarının cihad edecek, mücadele edecek gençlerini yetiştirin. Onları yarınlara hazırlayın! Onları Kur’an ve iman üzere yetiştirin, annelik yapın. Ey Öğretmenler! Sizler öğretmenliğin hakkını verin, dersin hakkını verin, dersi anlatırken Allah ve Peygamber şuuru ile anlatın. Ey Tüccarlar! Sizler kazanırken malınızın bir kısmını Allah yolunda infak edin. Malını bir kısmını ‘fi sebilillah’ için harcamayı ihmal etmeyin. Hazırlık yapın. Ey Ümmetin Liderleri, STK Önderleri, Cemaat Liderleri! Sizler insanları harekete geçirin, sizler örgütlenin, Müslümanları bir araya getirin, birleştirin, safları sıkı tutun. Ey Âlimler! Sizler öğrenci yetiştirin. Yarınların âlimlerini yetiştirin. Sizler de hakkı söyleyin. Hakkı söylemekten çekinmeyin. Gördüğünüz gibi hazırlığı bu şekilde çeşitleri vardır. “ve e’iddu” (hazırlanın!) ayetini tekrar tekrar okumamız gerekiyor demek ki.
Hepimiz Selahaddin Eyyübi ile övünüyoruz. Ne güzel bir komutan. Kudüs’ü fethetti. Allah için! Selahaddin Eyyübi ne gökten indi ne de yerden bitti! Bu adam bizim gibi birisi. Tamamen bizim gibi birisi. Ama bu adam kalbinde bir dert taşıyor. Hatip hutbelerinde sürekli gülmenin, tebessüm etmenin faziletinden bahsediyor. Selahaddin Eyyübi bir gün başını kaldırıyor ve Hatibe diyor ki: ‘Ey Hatib! Birkaç haftadır tebessümün ne kadar büyük faydaları, ne kadar büyük sevapları olduğundan bahsediyorsun. Fakat Mescid-i Aksa, Kudüs, Mukaddes Beldeler Haçlı ordusunun çizmeleri altında inim inim inlerken, benim burada tebessüm etmemi nasıl beklersin’ diyerek sitem ediyor. Selahaddin Eyyübi çocukluğundan beri Kudüs’ün fethini düşünüyor. Selahaddin Eyyübi sadece düşünmekle kalmadı ve yirmi beş yıllık bir strateji yürüttü. Çadır çadır gezdi. Müslümanların ordularının ne yaptıklarını, neyle meşgul olduklarını tek tek teftiş etti. Okulları teftiş etti. İşte Selahaddin “ve e’iddu” (hazırlanın!) ayetini doğru anladı…
Şeyh Ahmed Yasin’le röportaj yapan el-Cezire Muhabiri sorar: ‘İsrail hakkında ne düşünüyorsun? Gelecek hakkında ne düşünüyorsun?’ Şeyh Ahmed Yasin şu cevabı veriyor: “İsrail kesinlikle yok olacaktır.’ Muhabir ‘Bunu neye dayanarak söylüyorsun?’ sorusunu soruyor. Şeyh Ahmed Yasin cevaben diyor ki: ‘Zulüm hiçbir zaman ebedi kalmaz. Zulüm elbette yok olacaktır.’ Muhabir tekrar soruyor ‘İçinde bulunduğumuz durum bunu söylemiyor, Müslümanlar zayıf, başımızdakiler güçsüz buna rağmen sen bunu söylüyorsun, emin misin?’ Şeyh: ‘Güç ebedi değildir. İnsan doğar, büyür genç olur, yaşlanır ve ölür. Ben Kur’an’a dayanarak söylüyorum ki İsrail 2027’den önce yok olacaktır!’ cevabını verir. Muhabir tekrar ‘Bunu neye dayanarak söylüyorsun?’ diyor. Şeyh: ‘Çünkü Kur’an’ı Kerim’de insanların ömrünün veya milletlerin, toplumların ömrü Allah katında 40 yıl’dır. Bunu da Beni İsrail’in “Tih Çölünde 40 yıl onların dönüp-dolaşmasından sonra, Allah o kırk yıl sonrasında o yorgun, argın, tembel toplumu yok ediyor ve yeni bir zafer nesli meydana getiriyor. Buradan çıkardım ki nesillerin 40 yıllık dönemleri vardır. Bizim intifadamızda önce 40 yıl sürdü. İsrail’in kuruluşundan sonra 40 yıl boyunca sürgün, katliam yaşandı. 40 yıl boyunca da cihad, mücadele, taş, küçük tüfekler, intifada hareketleri. Üçüncü 40 yıl da zafer 40 yılı olacaktır. Bi’iznillah.’