İslam dini içerdiği ulvi değerleri ile insanlık tarihine çok önemli şahsiyetler hediye etmiştir. Bu şahsiyetlerden bazıları ilmi anlamda zirvede durmuş, bazıları da dünyevi başarılar cihetiyle önemli işler yapmıştır. İslam’ın yapısında ilerlemek, başarılı olmak, barışa vesile olmak, haksızlık ve zulmü yok etmek vardır. İslam, körü körüne bir şeye bağlanılmasına, kişinin sağ yanağına bir tokat atıldığı zaman sol yanağını göstermesine asla razı olmaz. Ona, affetmek mümkünse affı, değilse cihadı adres olarak gösterir. Bu din, Ebubekir (radiyallahu anhu) gibi şahsiyetleri yetiştirdiği gibi, Ömer (radiyallahu anhu) gibi şahsiyetleri de yetiştirmiştir. İslam, mesajını ulaştırdığı ve kalbine yerleştiği her ferdi maddi ve manevi anlamda güçlü kılmayı hedefler. Allah’ın gönderdiği bütün elçiler de sürekli bu prensiple hareket ettiler. Güçlü bir nesil oluşturmak için doğru bir ibadet ve sarsılmaz bir ahlak anlayışıyla cennete aday olacak fertleri yetiştirdiler. Bu uğurda nice eziyet ve sıkıntılar gördüler. Sayıları az da olsa yetiştikleri bu nesillerle kıtalar fethettiler, insanlığa umut oldular. Yeryüzünde Allah’ın dininin hâkim olması için bir daha geri dönmemek üzere gemilerini yaktılar. Onlar; kendi rahatları için değil, gelecek nesillere ilahi mesajın ulaşması için at sırtından inmediler. İnsanlık tarihi bu şahsiyetleri hala hayırla ve rahmetle yâd etmektedir. İnsanlık tarihi Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) gibi birini unutabilir mi? Kendi döneminde bir güneş gibi parlamış, yaşadığı çölü bütün dünyaya “Üstad” olacak bir konuma dönüştürmüş bu rahmet parıltısını unutabilir mi? Affı ve seyfi (kılıcı) dengeli ve adil bir şekilde kullanan bu sadık kulu insanlık unutabilir mi? Musab b. Umeyr’i, Ammar b. Yasir’i, Abdullah b. Mesud’u, Halid b. Velid’i, İmam Nevevi’yi, İmam Gazali’yi, Selahaddin-Eyyubi’yi, Fatih Sultan Mehmed’i yetiştiren bu Muhammedi medreseyi insanlık unutabilir mi?
Müslümanlar, tarihleri zaferlerle dolu olan bir iyilik kervanının nesilleridirler. Neden mi? Çünkü Müslümanlar hep beklenen Fatih’ler ve yolları dört gözle beklenen hayır elçileriydiler. Müslü- manların gelmeleri için gözler hep ufuklardaydı. Yahudi ve Hristiyan külahının zulmünden Müslüman sarığının adaletine sığınılıyordu. Müslü- manların hayatları, savaşları, adalet ve iktidarları insan içindi, barış ve özgürlük içindi, ahiret içindi, Allah rızası içindi. Başkalarının imparatorluğu ise; kölelik, gerilik, cahillik, sömürü, kin ve ihtiras üzerine kuruluydu…
Zaman ilerledi ve geçmişte öncü konumda olan bu nurani kafilenin ayağı sürçtü ve yere düştü/ düşürüldü. İlmin ve bilginin kaynağı iken, taklit ve cehaletin çukuruna düştüler. Müslümanlar ellerindeki değerlere/ürünlere sahip çıkamadılar ve bu değerler/ürünler, ilahi mesajla aralarına ciddi mesafeler koyan zalim milletlerin ellerine geçti. Yüzyıllarca devam ettirdikleri kin, öfke ve taassupla haçlı seferleri düzenlediler. Müslümanların ellerinden alınan/koparılan bu değerler, zalim felsefelerinin elinde zulme, katliama ve acılara dönüştü. 21. asrın bugününe baktığımızda Irak, Suriye, Filistin ve diğer birçok İslam coğrafyasında yaşananlar bizi bir asır yaşlanır hale getirmektedir. Zaman ve mekân değişse de dün bugüne çok benzemektedir. Görünen manzara ise; Müslümanlar sahipsiz, Müslümanlar dağınık, Müslümanlar mesajlarından uzak ve Müslümanların dirilmemeleri için bir değil bin engel bırakılmış durumda.
Ama ümitsiz değiliz! Müslümanın hayatında/ahlakında ümitsizliğe yer yoktur. “Ümmetimden bir topluluk, (Hak uğruna mücadele etmeye ve) insanlara galip gelmeye devam edecektir. Onlar, bu galip gelme halinde iken Allah’ın emri onlara gelecektir. (Kıyamete kadar cihad devam edecektir)” (Buhâri, Menâkıb 28) Hadisin bir diğer tarikinde bahsedilen bu topluluk için “Bunlar Beyt-i makdisin civarında olacaklardır” (İmam Ahmed b. Hanbel) ifadesi de zikredilmektedir. Biz inanıyoruz ki, Allah’ın yardımı gelecektir ve Allah’ın yardımı yakındır. Bunlar devam ettiği müddetçe, Müslümanlar çeşitli imtihan ve belalardan geçeceklerdir.
Müslümanlar kendi küllerinden tekrar tekrar dirilen bir ümmettir. Bu fırtınalar yakıcı/yıkıcı olmadıkça ümmeti güçlendiren, uyanık tutan lütuflardır. Bizler, Bedir savaşını unutmadık. Halid’in Mute savaşını, Seyfettin Kutuz’un Ayn Calutu’nu, Selahaddin’in adım adım Şam’ı fethederek Mescid-i Aksa’ya girişini unutmadık. Endülüs Fatih’i Tarık b. Ziyad’ı, Fatih’in İstanbul’u fethini, Ahmet Yasin’in tekerlekli sandalyesinde dünyanın süper güçlerine diş söktürmesini de unutmadık… Büyük Sovyetler Birliği’ni dize getiren, imkân ve fırsatları pek olmayan Afgan mücahitleriydi. Dünyanın bütün güçlerini arkasına almış Siyonist işgal devletinin belini kıran Ahmet Yasin’in yetiştirdiği Hamas’ın yiğit kahramanlarıdır. Kimsesiz Bosna’yı Avrupa zulmünden/katliamından çekip alan Aliya ve bir avuç arkadaşıydı… Bugün yedi düvele karşı mücadele veren Suriyeli mücahitler de dünyayı şaşırtmış durumdadırlar. Düşman çaresiz ve ne yapacağını bilememektedir..! Silahla alamadıklarını çeşitli siyasi manevralarla almaya ve Suriye cihadını bu oyunlarla bitirmeye/kirletmeye çalışmaktadırlar.
Evet, bizler sadece bir nesil değil, beklenen bir nesiliz! Yaşadığımız tarihi tecrübe ve birikimlerle bekleniyoruz. Kuracağımız adalet düzeniyle bekleniyoruz. Elimizden bırakmayacağımız Kuran’la, yapacağımız tebliğ ve davetle bekleniyoruz. Afrika’nın yetimleri, Arakanın sahipsiz evlatları, Kafkasya’nın yiğit kahramanları, Arap yarımadasının zeki evlatları, Endülüs’ün kızları, Mezopotamya’nın mücahitleri, Anadolu’nun yiğit boyları, Hindistan-Pakistan’ın ilim meclisleri, Balkan’ların buram buram kokan dağları, Malezya ve Endonezya bölgesinin yumuşak huylu, tertemiz yüzlü insanları… Müslümanları beklemektedirler. Müslümanların geleceklerinden ümitlerini kesmemişlerdir.
İnanın bir nesil geliyor..!
Tih çölünde dönüşünü tamamlamış bir nesil geliyor. Tavafını bitirmiş, sa’yini tamamlamış bir nesil ki; planını yapmış taş/güç topluyor. Sahurunu yapmış, uzun bir müddet açlığa yemin/niyet etmiş bir nesil geliyor. Bu nesil zincirini kırmış, namazına kilitlenmiş ve kardeşlerini kurtarmak için şehadete parmak kaldırmıştır. Namazın/kıyamın sonundaki selamını meleklere vermek isteyen bir nesil geliyor. Kaybedecek hiç bir şeyi kalmayan, özgürlük ve onurun bedelini çok iyi bilen bir nesil geliyor.
Öyle bir nesil geliyor ki; birilerinin hayatı sevdiği kadar onlar ölüme/şehadete/hayra âşıktırlar. İşte bu nesil kuşanmış geliyor…
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de; O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötü- lükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Ali İmran, 103 -104)
Recep SONGÜL
Davet ve Kardeşlik Vakfı Yön. Kur. Başk