Aynı gemide yol alanların büyük sorumlulukları, güvenli bir sefer için görevleri, rahat bir yolculuk için dikkat edilmesi gereken bazı kurallar vardır. Sorumsuzluk, dikkatsizlik, disiplinsizlik, ilgisiz ve soğuk tavırların neticesinde atılacak yanlış bir adım ya da adımların sonuçları da ağır olacaktır. Fırtınaların kimseyi korkutmaması gerektiği gibi durgun denizler de kimseyi rehavete sürüklememelidir. Çünkü yolculuğumuzda her iki durumu yaşayacağımız kesindir. İnsanı korkutan fırtınalar ya da dalgalar değil; gemide oluşabilecek sorumsuzluk, kargaşa ve düzensizlik halidir. Unutmayalım! İmar ve ıslah görevi çerçevesinde bizler ortak bir gemide sefer halindeyiz. Geminin selameti için pür dikkat, sürekli bir hazırlık ve daimî bir uyanıklık hali gereklidir.
İslami çalışma sahamız bu gemi örneğine benzemektedir. Gönlümüzün sultanı, alemlere rahmet efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ne kadar güzel ifade etmiş. “Allah’ın emirlerine uyanlarla uymayanların durumu, bir gemi için kura çekenlere benzer. Bir bölümü geminin üst kısmına düşmüş, diğerleri de alt kısmına düşmüştür. Alt kısımda kalanlar, su ihtiyacı olduğu zaman üst güverteye çıkıp su ihtiyacını gidermektedirler. (Bir an) Onlar şöyle derler: ‘Bizim bölümden bir delik delelim de üsttekilere eziyet etmeyelim.’ Eğer üsttekiler, onlara ilişmez de serbest bırakırsa, hepsi helak olur. Ellerinden tutup engel olurlarsa onlar da kurtulur, kendileri de.” (Buhâri) Hayat; bu anlamda gemi yolculuğuna benzediği ve toplumsal olarak sorumluluklarımızı hatırlattığı gibi; toplumun öncüsü ve önderliğini yürütenler için bahsettiğimiz gemi yolculuğu/örneği hayati noktalara işaret etmektedir.
Aman Dikkat…
İslami çalışma gemisinde olan kardeşlerim!
Bu gemiden bugün biz sorumluyuz. Gemimizin daha iyi, daha engin, daha vakarlı yol alması için el ele vermek ve bazı hatırlatmalarda bulunmak zorundayız… Bütün rengimiz, düşüncemiz, kabiliyet ve karakterimizle bu gemiyi yürütmek durumundayız. Farklı camialar olarak bizler, camiaların kendi içindeki beşeri değerler olarak hepimiz bu yolculuktan sorumluyuz. Kurtulmak ve kurtarmak görevimiz olduğu gibi; geminin taşıdığı mukaddes değerleri bir diğer limana/menzile/sahile ulaştırma görevimiz bulunmaktadır. “Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.” (Tevbe, 71) Bizim başka bir gemimiz yok. Başka bir ümmetimiz, kazanabileceğimiz başka kardeşlerimiz de yoktur. Sürekli bir saldırı altındayız, iyi bir fikir önümüzde iken daha iyisi için uğraşacak/tartışacak hiçbir vaktimiz yok. Gemide iyilik/hayır ruhunu yaymaya, kötülüğe engel olmaya, kulluk ve aidiyet ruhunu güçlendirmeye ihtiyacımız vardır. Böylelikle rahmet gelecektir, izzet gelecektir, hüküm yürürlüğe girecektir.
Gösterilecek bir gevşeklik, kabalık, yolculuk hukukunun ayaklar altına alınması ya da hukukların ihmal edilmesi geminin su alması demektir. İlişkilerimizin ciddiyetten uzak, maneviyattan yoksun olması, diyalogların sulan(dırıl)ması anlamına geleceği gibi, gidişatın da yıpranmaya dönüşmesini netice verecektir. Bu halin devam etmesi zulüm cephesinin gediklerimizden içeri girmesi ya da geminin altının delinmesi ve su alması olacaktır.
Fırtınadayız…
Fırtınalı bir havada, delik ve gediklerimiz varsa kapatmalıyız. Soğuğu, suyu, fırtınayı içimize almamalıyız. Saldırının yoğunlaştığı, bıçak gibi keskin virajlardan geçildiği bir anda birbirimizi düşürecek şekilde oyalamamalıyız. Birinin düşmesi birçok kişinin düşmesine, korkmasına, ümitsizliğine neden olacaktır. Amacımız hem kurtulmak hem de kurtarmaktır. Gelecek zarar başta bize, yakınlarımıza, dost ve kardeşlerimize gelecektir. Ümmet, büyük bir saldırı altındadır, geminin batırılması hedeflenmektedir.
Görev Ahlakımız…
Gemimizde birine görev vermek onu yüceltmek, başka birine görev vermemek onu alçaltmak demek değildir. Geminin üstünde durmak; övünmek, böbürlenmek ya da iftihar nedeni olmadığı gibi, alt güvertede olmak mahrumiyet, yoksunluk, yok say(ıl)mak demek değildir. Kişi ameliyle, fikriyle, samimiyetiyle azizdir. “Sizin Allah katında en hayırlınız; takvalı olanınızdır. Muhakkak ki Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberi olandır” (Hucurat, 13) “Allah’ın en çok sevdiği kulları, kendilerini öne çıkarmayan muttakilerdir. Uzağa gitseler de kimse onların yokluğunu hissetmez, yakında olsalar da kimse onların varlığını anlamaz. Onlar hiçbir zaman bir fitnenin ya da bir sorunun parçası olarak görülmezler” (Munziri, Tergib-Terhib) Ahmet Şevki’nin dediği gibi: ‘Görüş ve düşüncelerimiz çatışır ama kalplerimiz çatışmaz’
Gemideki Özgürlüğümüz…
Bu yolculukta herkes hür, özgür ve serbest olabilir. Ancak hürriyet ve özgürlük başıboşluk ve sorumsuzluk demek değildir. Özgürlük, her yerde her şeyi konuşmak, yapmak veya karıştırmak olmamalıdır. Hiçbir kimsenin özgürlüğü sınırsız değildir. Biz Müslümanların özgürlük sınırı şeriatın çizdiği sınırlardır. Kur’an ve sünnetin belirlediği kutsi değerlerdir. “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65) Müminlerin tüm işleri istişaredir, danışmadır. Özgürlükleri ortak aklın ortaya çıkardığı nurani hakikatlerdir.
İhtilaf Ahlakımız…
Gemimize, Hz. Nuh (aleyhisselam) gibi, sabır, tevazu ve hikmet ehli bir kaptana, iyi yardımcılara, samimi personellere ihtiyacımız var. Kurumsal ve koordineli hareket etmeli, yerimizi ve konumumuzu çok iyi bilmeliyiz. Hiçbir izi birbirine karıştırmadan alttan üste disiplin, itaat ve uyum kıvamında durmalıyız. Ama her şeyden önce merhameti hayatımızdan düşürmemeliyiz. “(Ve yine) de ki: ‘Göklerde ve yerde bulunanlar kimindir?’ (Yine sen cevap ver:) Allah’ındır! de! (O,) rahmet (etmeyi) kendi üzerine yazmıştır. Sizi, (geleceği) hakkında hiç şüphe olmayan kıyamet gününe mutlaka toplayacaktır. Kendilerini hüsrana uğratan o kimseler yok mu, işte onlar iman etmezler.” (Enam, 12)
Yunus b. Abdul A’la, İmam Şafii’nin talebelerindendi… Yunus, hocası İmam “Muhammed b. İdris Eş-Şafii ile camide müzakeresini yaptığı dersin bir meselesinde ihtilafa düşer. Öyle ki öfkesinden dolayı dersi terk eder ve evine gider.
Akşam olunca Yunus kapısının çalındığını fark eder. ‘Kim o?’ der. Kapıdaki kişi, ‘Muhammed b. İdris eş-Şafii’ der. Yunus, bu isimle bilinen herkes aklıma geldi ama bu kişinin İmam Şafii olabileceği hiç aklıma gelmedi der.
Yunus, kapıyı açar ve İmam Şafii’nin kapıda beklemekte olduğunu görür ve hocasının ayağına kadar gelmesine şaşırır.
İmam Şafii (rahmetullahi aleyh) kapıyı açan talebesi Yunus’un ayağına gitmiş ve ona şunları söylemiştir:
Ey Yunus, bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak…!
Ey Yunus, yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir…!
Ey Yunus, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme. Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkara acı, ona merhamet göster.
Ey Yunus, sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster. Görevimiz hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil…!
Aynı gemide yol alan dostlar kenetlenmeli, birbirinin yerine göz dikmemelidirler. Çünkü herkesin durduğu yer, kendisinin sınandığı yerdir. Yolcunun ya da tayfanın hatası fark edilince uzaktan seyretmek yerine hikmet ve şefkatle yardımına gidilmelidir. Kasten ve inatça huzuru bozanlara emân ve fırsat verilmemelidir. Zor fırtınalara tutulmuş yol arkadaşları birbirlerinin gözü, eli ve kulağı olmalı, nasihat esirgenmemeli, kararlara destek vermeli, varsa ayıplar örtülmeli, itibar korunmalı ve hiçbir şekilde kimse kimseye sırt dönmemelidir. Özür dilemek, birinin kapısına gitmek, dostu affetmek gerekiyorsa “af esas alınmalı” Af etmek insanı küçültmez, bilakis kişiye değer ekler, vakar katar…
Sürekli Parolamız “Hayra Kilitliyiz”
“Sizin en hayırlınız ahlakça en iyi olanınızdır”
“Sizin en hayırlınız kendisinden hayır beklenen ve kötülüğünden emin olunan kişidir”
“Sizin en hayırlınız ailesine karşı en iyi olanınızdır”
“Sizin en hayırlınız insanlara en faydalı olanınızdır”
“Sizin en hayırlınız ömrü uzun, ameli iyi olanınızdır”
“Sizin en hayırlınız onu görünce Allah’ı hatırladığınız kişidir”
“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir”
“Sizin en hayırlınız borcunu ödediğinde en güzel şekliyle ödeyendir”
“Sizlerin hayırlısı ahireti için dünyasını terk etmeyen, dünyası için de ahiretini terk etmeyendir. Fakat sizlerin en hayırlısı bu ikisinden de nasibini alandır.”
“Allah katındaki en hayırlı dost, dost ve arkadaşlarına iyi davranandır. En iyi komşu da komşusuna en hayırlı davranandır” Neden mi?
Çünkü… “Siz, insanların hayrı/iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Al-i İmran, 110)
Ümitli Olmalıyız…
Ümitsizliğe düşmemeliyiz! Geminin/İslam’ın kurtulup güçleneceği vazgeçilmez bir akidedir. Biz Allah’ın vadine iman etmiş insanlarız. Bu yolculukta/sefer ve zafer de bizim nerede duracağımız ve tavırlarımız önemlidir. Bizim ahlakımızda ümitsizliğin yeri yoktur. Başımıza gelecek her şey mukadder ve yazılıdır. Bize düşen çalışmak, güvertede sağlam durmak, bütün yolculara sahip çıkmaktır. “De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.” (Tevbe, 51)
Bu gemi son şansımızdır. Ebedi hayat için çırpındığımız, Rabbimize ulaşmaya çalıştığımız, iman ve ibadetimizle gemideki yerimizi belirlediğimiz ve müminlere karşı görevlerimizi yerine getirerek Yüce Allah’a yakınlığımızı şekillendirdiğimiz belirlediğimiz son fırsatımızdır. Yorulabilir, terleyebilir, düşebilir ya da bir yerlere takılabiliriz. Dinimiz konusunda fitneye düşmediğimiz müddetçe gördüğümüz ve yaşadığımız olaylar geçici dünyanın cilveleri ve tecrübeleridir. “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadid, 20)
Gemimiz/aidiyetimiz için hizmet eder ve yoruluruz. Hesap etmeyiz vaktimizi, tartmayız terimizi. Verdiğimiz çile kutsaldır. Zorlanarak attığımız adımlar büyük bir kurtuluş ve muzafferiyet içindir. Bunun dünyevi karşılığı yoktur. Küçücük taleplerin, şahsi meselelerin ve ufak beklentilerin edebiyatımızda yeri yoktur ve olamaz…Yüce Allah bizi bu davaya bağlı olmakla güçlendirdi, zalimleri alçalttı. Bizi diriltti, alçakları öldürdü. Bizim davamız kaldı, onların hiçbir dikili ağacı kalmadı. Bizim fikrimiz kaldı, onların ne fikri ne de zikri kaldı… Hayat bir imtihandır! Bir gün geminin üst güvertesinde, diğer gün alt kamerasında… Önemli olan içinde olmaktır, dışında değil… “(Nihayet) «Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi, (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: «O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi.” (Hud, 44)
Recep SONGÜL
Davet ve Kardeşlik Vakfı Yön. Kur. Başkanı