Hicret İslam ve insanlık tarihi açsından çok büyük bir olaydır. Ancak malumunuzdur ki neslimiz, İslam takviminin başlangıcı olacak kadar önemli ve birçok hayır ve bereketin vesilesi olan bu tarihi olayı bilmiyorlar. Sadece gençlerimiz çocuklarımız değil, tüm insanımızın büyük çoğunluğu beklide “hicri yılbaşı” veya hicret takvimi diye bir şey duymamışlardır.
Tabi takvimde devrim olayı sadece yılbaşı değişimi değildir. Tatilimiz cuma iken kültürümüzle inancımızla hiç alakası olmayan cumartesi ve pazarın tatil yapılması ne büyük şer ve felaketlere sebep olmuş ve olmaktadır? Bu, detaylı olarak ele alınması gereken farklı bir konu.
Haklı olarak şöyle bir soru çıkabilir; “yılbaşı kutlama da nereden çıktı, ashabı kiram (ra) tabiin ve sonraki selefi salihin (Rıdvanullahi aleyhim) yılbaşı falan kutluyorlar mıydı?” Bu vb. tartışmalara girmeyi fayda yerine zararlı bulduğumdan kısaca diyebilirim ki; yılbaşı vb. nice kutlamalar zaten var. Ancak avam genel olarak kendi inancı, kültürü vs değerleriyle hiç alakası olmayan Noel’i çılgınca kutluyor.
Bunun alternatifi olarak onlara kendilerinin asıl yılbaşlarının hicri yılbaşı olduğu ve bu vesileyle hicretin nice ders ve ibretleriyle beraber, Resûlullah (sav) ashabı kiram (ra) muhacir, ensar ve onların kutlu davalarının hatırlatılması, gençliğe onların, bize emanet ettikleri bu yüce davanın ve mukaddes emanetin anlatılması önemlidir.
Hicreti kısaca değerlendirmeye girmeden kendimiz ve tüm neslimizin hafızasına şu soruları cevaplarıyla beraber yerleştirebilirsek hicret daha iyi anlaşılacaktır.
Resûlullah’ın (sav) bi’setinden önce, arap yarımadası ve dünyada insanlık ne haldeydi, Ne denli rotasını şaşırmış ve adeta hayvanlaşmıştı?
Resûlullah (sav) hangi şartlarda göreve başladı, insanlığın cahiliye karanlığından kurtulması için nasıl bir reçete getirdi?
Bu günde insanlık aynı reçeteye muhtaç değil mi? Daha ne zamana kadar insanlık, sonu izim diye biten bir sürü ideolojilerin deneme tahtası olmaya devam edecek?
13 yıllık Mekke döneminde neler yaşandı, Resûlullah (sav) ve ashabına (ra) yapılan işkence, boykot, su-i kast vs zulümler neden yapıldı?
Bu zulümler sonuç verip İslam’ın ilerlemesi ve hâkimiyeti durdurulabildi mi?
Bu günde İslam âleminin nice yerlerinde yaşanan uluslararası komplolar, işgal, sömürü ve katliamlar aynı zalimlerin ve aynı zulümlerin devamı veya tekrarı değil mi?
Dedeleri sonuç alamamış olan bu asrın “çakma” firavunları, nemrutları, ebreheleri, ebu cehil ve ebu lehebleri, İslam ümmetine karşı kalkışmalarında başarılı olabilirler mi?
İşte bu sonucun alınamaması, ümmetin muzaffer olması, Medinelerimizde İslam’ın hâkim olması nasıl olacak? Gökten melekler mi inecek, muhacir ve Ensar (Rıdvanullahi aleyhim) tekrar mezarlarından dirilip her şeyi hal mi edecekler? Veya Selahaddin’i Eyyubî, Fatih sultan Muhammed, Battal Gazi falan…
Öyle ya bizim bir sürü işimiz var; tarla, bahçe, dükkân, fabrika, çek, senet, iş, güç vs… daha yazlık ev, deniz evi alamadık, hanıma, çocuklara birer araba alamadık, rengi solan koltukları oturma gruplarını değiştirme, beyaz eşya, LCD, PLAZMA, LED ekran TV ler… Ayrıca daha Avrupa birliğine gireceğiz öyle hicret, cihad, direniş, Muhacir, Ensar falan deyip te fincancı katırlarını ürkütmenin âlemi yok!
Kaç hicret yapıldı, nasıl, hangi şartlarda ve nereye yapıldı. Daha da önemlisi HİCRET NEDEN YAPILDI? Resûlullah’ın (sav), ashabı kiram (ra) ile beraber, ev-bark, mal-mülk, vatan, ehl-u iyal ve hele Mekke ve Kabetullahı bırakıp Medine’ye göçmeleri herhangi bir gezi, seyahat, mal-mülk edinme veya geçim davası için falan için miydi?
Bu arada Mekke müşrik devleti, hicret hazırlığına karşı ne yapıyordu, aldıkları tedbirler, plan ve hilelerine ne oldu? Hangi tağutî gücün planları ilahî kudret ve planlar karşısında durabilir?
Hicretin altyapısı nasıl oluştu, 1. ve 2. akabe bey’atleri, nelerdir, Mus’ab bin Umer kimdir, Medine’de neler yapmıştır.
Bizim bir Medinemiz olamadığına göre, bulunduğumuz yerleri ne zaman ve nasıl Medinelere çevireceğiz. Kendi aile efradımıza dahi İslam’ı tebliğ etmekten aciz bu halimizle bu iş nasıl olacak?
ENSAR ve MUHACİR kimlerdir? Çocuklarımıza anlatacağımız masal ve hikâyelerin kahramanları olsunlar, o çile dolu hayatları da, çevireceğimiz Nobel ödüllü filmlere senaryo olsun ve sinema vs sanat sektörlerimiz başarılı olsun diye rol icabı mı yaşandı? Yazık ki ne yazık… Onların hakkını vererek pratikte yaşadıkları o kutlu hayatları, biz neslimize teorisini dahi anlatmanın hakkını veremiyoruz.
Neden neslimiz, şarkıcıları, popçuları, topçuları, dansözleri vs. müsveddeleri tanıyor da, Resûlullah (sav) ı, ashabı kiram (ra) ı vb. İslam kahramanlarını tanımıyor? Onlara asıl tanımaları gereken kimseleri ve bilmeleri gerekenleri ne zaman öğreteceğiz?
Medine de İslam, Ensar ve muhacir kardeşliği temeli üzerine oturup gelişti. Öyle ki; onların attığı temel halen devam ediyor ve kıyamete kadar da devam edecektir. Ancak biz ümmet olarak onların bu yüce mirasına sahip çıkabildik mi?
Biz MUHACİR ve ENSARIN kardeşlik ruhunu neden kaybettik, o ruhu tekrar yakalamak için neler yapmalıyız? Sübhaneke… Bihamdike… Vesteğfiruke…
Muhammed Özkılınç