Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Mısır’da halkın özgür iradesiyle seçilmiş olan cumhurbaşkanının ve onun liderliğinde oluşturulan sivil yönetimin, silahların baskısıyla ve şiddet yoluyla görevden alınması suretiyle gerçekleştirilen gayri meşru darbenin dördüncü yıl dönümündeyiz. Bu darbe aslında Mısır halkının özgür iradesine ve meşru tercihine vurulan bir darbedir. Bu darbeyle meşru yönetimin önü kesilerek silahların devlete hükmettiği gayri meşru cunta dönemi başlatılmıştır. Mısır halkı bu cuntayı tanımadığını ve meşru yönetimin devam etmesinden yana olduğunu cuntanın gölgesinde gerçekleştirilen göstermelik seçimleri boykot ederek göstermiş ve tüm zorlamalara rağmen gayri meşru cuntaya meşruîyet kılıfı geçirmek amacıyla düzenlenen seçimlerde halkın yüzde doksandan fazlası oy kullanmamak suretiyle tavrını ortaya koymuştur.
Bu darbe aynı zamanda ümmetin merkezi davası durumundaki Filistin davasına ve on bir yıldan beri abluka altında tutulan Gazze halkının özgürlüğüne ve haklı mücadelesine vurulan bir darbedir. Mısır halkının özgür iradesiyle seçilen yönetim Gazze’ye uygulanan ablukanın etkisiz hale getirilmesi ve kademeli bir şekilde tamamen kaldırılması için gayret sarf ederken gayri meşru cunta Gazze’nin sıkıştırılması konusunda siyonist işgalden daha büyük gayret göstermiş, sadece bölgenin kapılarını kapatmakla yetinmeyip, Gazze’nin hayat damarları haline gelen ve zorunlu ihtiyaç maddelerinin bölgeye sokulmasında kullanılan tünelleri de tamamen tahrip etmiştir. Bu olay darbeyi gerçekleştirenlerin gerçekte kimlerin hesabına hareket ettiklerini ortaya koyması açısından da düşündürücüdür.
Mısır’da sivil yönetimin başarısını engellemek amacıyla başlatılan fitne hareketinin organize edilmesinde bir merkez rolü oynayan Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Sisi cuntasının başarılı olması için ona bütün gücüyle ve imkânlarıyla yardımcı olan Suudi Arabistan’ın bugün gayri meşru Sisi cuntasını ve Bahreyn’i de yanlarına alarak Katar’a abluka uygulamaları darbeci çetenin aslında ne gibi amaçlar için aralarında ittifak kurduklarını gözler önüne seriyor. Katar’ın bugün ablukaya alınmasının gerçek sebebi bu ülkenin teröre destek vermesi değil siyonist işgalin mağdur ettiği Hamas’ın siyasi liderlerine ve Mısır’daki gayri meşru cuntanın zulmüne maruz kalan Müslüman Kardeşler cemaatinin mensuplarına kapılarını açması, özgür medyaya çalışma fırsatı vermesi ve İslâm dünyasının ileri gelen ilim adamlarının herhangi bir dikta yönetiminin sözcüsü olmaya mahkûm edilmeden serbestçe ilmî faaliyetler yürütmelerine imkân tanımasıdır. Mısır’da halkın özgür iradesiyle seçilen yönetime karşı askerî darbe gerçekleştirenler, bu darbenin mağdur ettiklerine kapılarını açan Katar’ı ablukaya alanlar ve 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünde bulunanlar aynı kişilerdir.
Bütün bu gelişmeler zulmün, zulmedenlerin aynı safta birleştiklerini göstermesi açısından ibret vericidir. Bir tarafta ABD, onun özenle koruduğu ve İslâm âleminin göğsüne bir hançer gibi saplanmış siyonist işgal ve bunların hesabına çalışan zulüm yönetimleri diğer tarafta ise artık bu zulümlerin son bulması ve halkların gerçek özgürlüklere kavuşturulması için direnen hak mücadelesi var. Bugün zulmü sürdürenler silahın gücünü kullanarak özgürlüklere darbe vursalar da hak ve özgürlük için mücadele edenler de kararlılıkla yollarına devam ediyorlar. Biz de bu kararlılığın ve hak mücadelesinin mutlaka başarılı olacağına, zulmün kesinlikle payidar olamayacağına inanıyoruz.
Biz de bu vesileyle Mısır’da meşru yönetimin halkın özgür iradesiyle seçilenlerin oluşturduğu yönetim olduğunu, hakların sahiplerine iade edilmesi için herkesin üzerine düşeni yerine getirmesinin gerekli olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.