Irak’ın Kürdistan Bölgesi’nde gerçekleştirilen referandum ve sonraki gelişmelerle ilgili olarak:
Öncelikle, emperyalist güçlerin müdahaleleri ve Müslümanların ferasetsiz yaklaşımları nedeniyle İslam coğrafyasında mezhepsel ve etnik sorunların yaşandığı günümüzde bağımsızlık referandumunun yapılması yanlış olmuştur. Ancak, Irak merkezi yönetiminin geçmişteki etnik ve günümüzdeki mezhepsel uygulamalarının Irak Kürtlerini bağımsızlık referandumunu yapmaya zorladığı göz ardı edilmemelidir.
Buna karşın, geçmişten günümüze Müslümanların aleyhine yapılan bütün oyunların ve müdahalelerin direkt veya dolaylı bir şekilde müsebbibi olan ve Müslümanların gözbebeği Kudüs’ü işgal etmiş Siyonist İsrail’e ait bayrağın, zamanında Kudüs’ü Haçlı işgalinden kurtarmış Selahaddin-i Eyyubi’nin torunları olan Kürtlerin elinde sallanmasını, hiçbir şey haklı gösteremez.
Kürt sorunu açısından Irak ve Türkiye’deki şartların farklığını göz önünde bulundurmadan referandumu değerlendirmek ve tepki göstermek yanlışa götürebilmektedir. Osmanlının yıkılışından sonra kurdurulan Irak’ta kalan Kürtler, sürekli etnik ve mezhepsel ayrımcılığa, zulme ve katliamlara maruz kalmış ve mağdur edilmişlerdir. Bu nedenle, Irak’ta yaşayan Kürtlerle Araplar arasında toplumsal kaynaşma ve bölgesel yerleşim açısından bir birlik sağlanamamış ve Türkiye’de yaşayan Kürtlerden farklı olarak, Irak Kürtlerinde bağımsızlık düşüncesi hep var olmuştur.
Irak Kürdistan’ının yaptığı referandumla ilgili olarak, Türkiye’nin dışlayıcı, cezalandırıcı bir dil kullanmak ve bu yönde adımlar atmak yerine; son 15 yıldır Türkiye’nin en iyi müttefiklerinden biri olduğunu da göz önünde bulundurarak, hakkaniyetin tesisi için, Irak merkezi yönetimle Irak Kürdistan yönetimi arasında adil bir arabulucu olmaya çalışmalıdır. Aksi halde, başta bölgedeki petrol rezervleri nedeniyle iştahları kabarmış olan ve İslam coğrafyasını bugünden daha kötü duruma düşürmek isteyen emperyalist devletler arabulucu olursa, sonuçları Türkler, Kürtler, Araplar ve nihayetinde Müslümanlar için hiç de iyi olmayacaktır.
Bu nedenle gelinen noktada; bir taraftan emperyalistlerin eliyle ve himayesinde de olsa bir devletimiz olsun mantığıyla hareket etme yanlışına düşülmemesi gerektiği gibi, diğer taraftan Kürt oldukları için kavmiyetçilerin, Sünni oldukları için Şiilerin ve Müslüman oldukları için emperyalistlerin saldırılarına uğramış olan Müslüman Kürtleri, günübirlik çıkarlar uğruna hamasi duygularla İslam düşmanlarının kucağına itme yanlışına da düşülmemelidir.
Ayrıca, Irak’ın kuzeyinde yaşayan Türkmenlerin hakları, “soydaşlarımızın hakları” düşüncesiyle korunmaya çalışılırken, aynı bölgede yaşayan Kürtlerin de Türkiye’de yaşayan ve bu ülkenin eşit vatandaşı olduğu dile getirilen Kürtlerin soydaşları olduğu göz önünde bulundurulmalı ve Irak’ta yaşayan Kürtler de benzer şekilde sahiplenilerek hakları savunulmaya çalışılmalıdır. Irak’ta bulunan bazı Türkmenlerin referandumu desteklediği ve Türkmenlere ait hakların, Irak merkezi yönetimi yerine Irak Kürdistan yönetimine karşı daha iyi savunulabildiği de unutulmamalıdır.
Son olarak, başta kanaat önderi, yazar ve düşünürler olmak üzere Türk ve Kürt tüm Müslüman Kamuoyunu, yangına körükle gitmek yerine gelecekte de birlikte yaşamaya devam edeceğimiz Müslüman Kürtlere karşı daha İslami, daha ümmetçi, daha aklıselim bir dil kullanmaya davet ediyoruz.
Dr. Maruf Çelik
Davet ve Kardeşlik Vakfı Başkanı