İlim Ahlak Hareket

Ara
Close this search box.

İhvan Politikaları Nasıl Belirleniyor Ve Dahası

İHVAN POLİTİKALARI NASIL BELİRLENİYOR
İhvan’ın merkezi Mısır’dır ve bütün İhvanın politikaları, dünyadaki kendilerine birebir bağlı olan yerlerin politikaları Mısır’daki merkez tarafından belirleniyor. Zaman zaman da diğer kanatlar, diyelim Suriye gibi, Lübnan gibi yerlerde İhvanın merkezi kararlarından dolayı sıkıntıyla da karşılaşıyorlar. Bazı ülkelerde daha güçlüler, Mısır’a dolayısıyla genel merkezin yönlendirmesine ihtiyaçları eskisi kadar yok. Mesela, Ürdün öyledir, Sudan öyledir, hatta Tunus da öyledir, ama mesela, Suriye İhvanı öyle değil, Suriye İhvanı yıllarca yurt dışında kaldığı için teşkilatlanmasını tamamlamış, ama kendi maddi kaynakları, örgütlenmeleri Suriye’de o kadar rahat olmadıkları için büyük ölçüde Mısır’a daha fazla bağlıdır.İhvan kendisini o ülkenin gerçek sahibi gibi görüyor ve ülkenin çok zarar görmesini de istemiyor. Ben geleyim de ülke ne olursa olsun demiyor, kırıp dökmeden geleyim diye bir yaklaşımı var

Suudi Arabistan’da resmi kuruluşu yok, yasak, İhvan yasak, Suud’da yasak. İhvan neticede Ehl-i sünnet ve’l-cemaat anlayışı bulunan ve biraz Selefi ağırlıklı bir düşünceyle yol alan bir hareket. Suudi Arabistan’la Mısır arasında bir siyasi sürtüşme vardı. Mısır’da Seyyid Kutup’un eserleri, İhvanın eserleri yasakken Suudi Arabistan Seyyid Kutup’un eserlerini yaygınlaştırdı. Bu iki devletin siyasi ihtilafından Seyyid Kutup’un ve İhvan kitaplarının dünyaya yayılmasına büyük katkısı oldu.

Mısır idarecileri genelde dünyadaki İslam dünyasını idare edenlerin çoğunun yaptığı gibi dış dünyaya karşı işte biz sizi İhvan gibi böyle radikal şeylere karşı koruyoruz, güvenceniz biziz diyerek Batıya karşı İhvan üzerinden kendi meşrûtiyetlerini yürütmeye çalışıyor ve o da dış dünyayla anlaşarak İhvanı bertaraf etmek, ortadan kaldırmak üzere siyaset üretiyorlar.
Selefileri Suudi Arabistan’dan destek alıyorlar ve onlar İhvana oldukça muhalifler. Ayrıca muhtemelen İhvandan rahatsız olan çevrelerin de alttan desteğini alan Selefiler İhvan iktidarına karşı kullanabilecek güç olarak karşımıza çıkıyorlar ve Mısır’da Mursi’ye karşı yapılan darbede de çok rahatlıkla kullanıldılar. İhvan’ın dış dünya ile rahat irtibata geçebilmesi, diyalog kurabilmesi yanında, Selefiler bu noktada çok kapalılar ve o manada da gelecekleri yoktur. Dar anlamda bir muhalefet yürütebiliyorlar. Selefiler belki İhvanı zayıflatabilirler, ama dünya siyasetine o manada açılmaları mümkün görünmüyor.

TÜRKİYE’DE İHVAN TERCÜMELERİNİ MİT YAPTIRDI İDDİASI

Zeytinburnu Belediyesi tarafından düzenlenen İslamcılık Sempozyumunda bir konuşma yapan Hamza Türkmen konuşmasında Seyyid Kutup’un Türkiye’ye ilk kez MİT tarafından tanıtıldığı iddia etti.Seyyid Kutup’un görüşlerinin Türkiye’de 1960 sonrası gündeme geldiğine dikkat çeken Türkmen, “27 Mayıs sonrası dünyada gelişen sol ve Marksist düşüncelerin Türkiye’de de etkili olmasını engellemek için MİT Başkanı Fuat Doğu girişimlerde bulunuyor. Seyyid Kutup’un fikirlerinin Türkiye’de tanınması için Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görevli Yaşar Tunagör’e kitabı çevirtiyor ve yayınlatıyor” demişti.

İHVAN VE KÜRT SORUNU

”1945 yılında vuku bulan Barzani ayaklanması esnasında cemaatin kurucusu şehit Hasan el-Benna Irak hükümetine, Kürt sorununun silah ve baskı yoluyla değil; diyalog, eşitlik ve haksızlığın kaldırılması yoluyla çözülmesini isteyen bir telgraf mektubu göndermiştir. Telgraf mektubu İhvan-ı Müslimin dergisinde yayınlanmıştı.”

Telgrafta daha sonra Üstad el-Benna’nın “Kardeşleri olan Kürtler’e yönelik herhangi bir olumsuz duygu beslemediğini ve kıyamlarının / mücadelelerinin, emri bil-maruf ve nehyi anil-münker çerçevesinde gerçekleştiği” görüşüne yer verilir.
İhvan-ı Müslimin’in Kürt meselesine yönelik bu yakın ilgisi Hasan el-Benna’nın şehadetinden sonra da devam etmiştir. 1960’ların ortalarına doğru İhvan liderlerinden oluşan bir heyet Molla Mustafa Barzani’yi ziyaret etmiştir.

Görüşmeyi önemli kılan diğer faktör ise İhvan hareketinin bağımsız Kürdistan hakkındaki görüşlerinin deklare edilmesidir. İhvan heyeti bağımsız, ulusal bir Kürdistan hususunda rezerv koyucu bir pozisyondadır. Ümmetin düşünsel ve coğrafik bütünlüğüne vurgu yapan heyet, Molla Mustafa Barzani’ye açıkça bağımsızlıktan/bölünmeden yana olmadıklarını açıklarken aynı zamanda “Kürdistan’ın siyasi, dilsel, idari, kültürel haklarının elde edilmesinde ve Irak bütçesinden kendilerine uygun pay ayrılmasının gerçekleşmesinde” önemli bir rol oynamışlardır.

Daha sonra İhvan-ı Müslimin’in genel mürşidi Üstad Muhammed Mehdi Akif’in bir röportajında aynen şunları söylüyor:
”…Türkiye ile temas kuruyorum ve diyorum ki: Ey kardeşim (Başbakan’a hitaben), siyonistlerin Müslümanları öldürdüğü yolla senin Kürtleri öldürmen caiz değildir. Bunlar (Kürtler) senin gibi Müslümandırlar. Gerçekte, ben İslami ve insani gerekliliğe Erdoğan gibi uyan bir insan bulamadım. Bu uyarıdan sonra onu (başbakanı) ‘savaşın Kürtler’in sorunlarını bitirmeyeceğini’ ifade ederken gördüm.” Diyerek eski savaş politikalarının bırakılmasını tavsiye etmiştir. (Üstad Muhammed Raşid: Dirasetün Şeriyyetün we siyasiyetün lil kadiyetil irakiyyeti (Irak Sorunu için Şeri ve Siyasi Dersler, 28.02.2003- İhvan-online

Bu makalenin hazırlanmasında Medeniyet Derneği’nin Hasan El Benna ve İhvan Sempozyumu başta olmak üzere İlim dünyasından Şeyma-i Nur’un hazırladığı dosya Zeytinburnu Belediyesi’nin İslamcılık sempozyumundan yararlanılmıştır. Bunun dışında özellikle Mısır’da yaptığımız görüşmeler de makaleye ciddi katkı vermiştir.

Mesaj Gönder

Daha Fazla İçerik